28 Temmuz 2017 Cuma

erasmus günlükleri 5: amsterDAMN part 2

yıllar sonra gelen devam yazısı
Nerede kalmıştık? En son çeyrek akıllı kahramanımız nikizort pek ucuz olmamakla beraber merkeze toplu taşımayla 30 dk olan hostelde dinleniyordu... Saat 5 gibi hiç bir müzeye yetişemeyeceğimin bilincinde merkeze doğru yola çıktım, nerede indiğimi hatırlamıyorum (Dam'dı sanırım) ama Anne Frank Evi'ne çok yakındı, milletin oturup dinlendiği meydan tarzı bir alan, karşısında ise ünlü kanallardan biri... Hostelin yanındaki süpermarketten aldığım poğaçamsıyı ve kolayı tıkındım ve gelen geçeni izledim, içim huzur doldu, herşey süpermiş hissine kapıldım, gerçi orada geçirdiğim 3 gün boyunca bu his benimle beraberdi (aslında 4 gün ama sonuncusu otobüste geçtiği için saymıyorum dkfjdk) her neyse biraz gezip hostele geri döndüm çünkü zamanımı tam ayarlayamasam da sekizde merkezdeki bir gay bar'da Rupaul's Drag Race bölümü gösterimi vardı ve genelde odamda tek başıma bolca abur cuburla izlediğim bu şovu tıklım tıkış bir barda elimde birayla izlemek harika olacaktı, oldu da ancak makyajımı yetiştiremediğim için geç kalmasam daha harika olacaktı dkfhdkfj Bölüm ben geldikten 30 dk sonra bitti dljfldk ben de bölümden sonra herkesin İngilizce bildiği bu diyarlarda small talk vesilesiyle buranın yerlisi dört tane liseliyle tanıştım (Almanya'da bazı yerlere giriş sınırı 16, sanırım bu kural Hollanda'da da geçerli), çok sevdim onları ve çok imrendim onlara, civardaki mekdanısa gittik, onlar oradan evlerine geçtiler, ben de tam yerindeyim öyleyse sabbahe kadar dans dans dans diyerekten barın tam yanındaki kulüp Nyx'e geçtim. Müzik harikaydı, herkes dans sayesinde kaynaşıyordu ama öyle tıklım tıkış bir mekanda Türkiye'de gerçekleşecek olan hiçbir senaryo (hırsızlık, taciz vb.) olmadı, buna Berlin hakkında yazacağım yazıda da değineceğim, Avrupa'da şaşırdığım ve sevindiğim şeylerden biri, insanların sadece eğlenmeyi bilmesi değil kimseyi rahatsız etmeden eğlenmeyi bilmesi. 2.30 gibi çıktım mekandan, hostele giden tramvay\otobüs bulmaya çalışırken internetim olmayınca (önceden skrinşat yapıp atılan google maps verileri bir yere kadar işe yarıyor) biraz kayboldum ama sora sora otobüsü buldum, son gecemde o kadar şanslı olmayacak, bir saat arayla gelen otobüsü kaçıracak ve taksiye ağlaya ağlaya 16 euro verecektim... yazının tek gezi tavsiyesi: Amsterdam'a gidiyorsanız merkezde kalın. ay neyse dkhfkd cumartesi gayet gayyy bir şekilde geçtikten sonra pazar Rotterdam'lı bir Rammstein fanıyla buluştuk, bilmediğim şey çocuğun sırf benim için ilk defa Amsterdam'a geldiğiydi, Allahtan çocukla bayağı eğlendik, zahmete değdi fljfldn kendisi söyledi çok eğlendiğini yani dkfjfk bir öğleden sonra da öyle Dam tarafında muhabbet edip oyalanarak geçti, akşamüstü oğlanı uğurladım, iamsterdam kartına o kadar para verdim bir kanal turu sefası yapayım dedim, kartı aldığıma sevindiğim nadir anlardan
 biriydi, bayağı eğlendim, şoför "çok genç var bu turda red light district'ten geçireyim sizi" dedi, o daracık kanallardan da geçtik, güneşli havada suya yakın olmak bana çok iyi geldi. Sonra indim, Red Light District tarafına gittim, önce karta dahil olmamasına rağmen seks müzesine gittim dev penis şeklinde oturacak yer, orgazm sesleri, Marilyn Monroe'nun ve fotoğrafçısının hareketli standı filan çok eğlenceli bir mekandı benim gibi hala ergenlikten çıkamamış hırtolara tavsiyemdir... Sonrasında ise kendime çok param varmış gibi bir drag queen'den esinlenmiş burger ısmarladım bira eşliğinde, çok arkadaşça bir atmosferdi yemek yediğim  bar\pub, bu da ikinci gezi tavsiyem olsun, mekanın adı sanı linktedir, gidiniz, pazar birkaç kokteyl 5 euroya düşmüştü, bu da aklınızda bulunsun... Akşam kendini geceye bırakırken ben de Amsterdam'a gelmiş her turist gibi Red Light District'i gezdim, çalışan hanımlara komik yüz yaptım gülümsedim filan, bir tanesi benim ve bir grup Alman liselinin üzerine bira püskürttü, ona komik yüz de yapmamıştım, olan bana oldu... Gözlükleri temizleyip yola devam ettim, bolca yürüdüm, yine biraz kayboldum sokaklarda, ama yine hostele giden otobüsü buldum. (yazı destana dönmesin diye son günüm sonraki partta, o bu kadar gecikmiycek söz fgkf)
not: telefonum bu iki gün boyunca rezil olduğu için bu yazıya dair tek fotolar kanal turundan, affedin dkfhdk

2 yorum:

  1. Nikkicim okudum son 4-5 yazını ama gözümün içine sçıldı canım. Siyah fona beyaz yazıyla sunum yapanı bizim bi hoca çok pis rezil ediyordu bunu değiştirme gibi bi durumun var mı? Bak onca etkileşime göndermeye rağmen yine yorum yapan en iyi takipçin benim:))) ben 2003 te mezun olduğum yıl Erasmus başlamıştı bizim üniversitede, sonradan anlayıp öğrenince çok üzülmüştüm benim zamanımda olmamasına. Senin adına çok sevindim, hatta kendim lisansta Erasmus yapsam böyle hissederdim, böyle severdim her şeyi senin gibi. Sonra doktorada gidecem diye çok hırs yaptım, Berlin Potsdam da ayarladım ben de beş ay, çok iyi geldi ama çocukla filan başka türlü bişey oldu benimki. Staja da git, bilmemneye de git, her türlü fırsatı değerlendir. En içten sevgilerimle :D

    YanıtlaSil
  2. sana sarılırım ve çok teşekkür ediyorum bir de yorumu yeni görmem allahım blogumun okunmamasını o kadar hakediyorum ki dfjkff değiştiririm tabii ki sunumlarımı tabii ki daha hoş bir renk paletiyle yapıyorum çünkü hocaların dillerinde kemik yok meaşallah :\
    Çok trajikomik, saçmasapan ve akılsızca yapılmıştı tüm Erasmus gezilerim, ama bir daha olsa yine yapar mıyım, bir tanesi hariç yaparım dkfjdk her deneyim ayrı güzel, yüksek lisans düşünüyorum şimdi Berlin'de, bakalım o olacak mı, olacaksa nasıl olacak...

    YanıtlaSil