11 Kasım 2017 Cumartesi

erasmus günlükleri 6: amsterDAMN KAPANIŞ

beni takip eden 5 kişiye özür editi: bu yazıyı ikincisiyle aynı gün yazmıştım ama tamamlayamadım, sonra erasmus bitti ben de bittim zaten, ama hepsini yazıcam söz yapıcam bunu dkhfjkd 

Gece hostele giden otobüsü kaçırmamak için verilen özel uğraş, aşırı yakışıklı uzun beyler, cepte kalan para miktarının giderek azalması falan feşmekan derken 3 günlük Amsterdam gezimde sona yaklaşıyorduk ve ben hala müzeleri tavaf etmemiş, Vincent'çiğimin eteğine yüz sürmemiştim, iamsterdam kartına 70 küsür euroyu boşu boşuna mı vermiştim????? Pazartesi sabahın köründe uyandım, en rahat kıyafetlerimi giydim, hostelde ücretsiz kahvaltı yaptıktan (hostelin en iyi tarafı buydu) sonra merkeze giden tramvaya atladım ve kendime çizdiğim rotanın ilk adresi olan Van Gogh Müzesi'ne vardım, bu 3 partlık dev yazı serisinde işinize yarayacak sayılı cümlelerden biri geliyor şimdi, Van Gogh Müzesi genelde modern sanat eserlerinin sergilendiği Stedelijk ve Amsterdam'ın devasa sanat müzesi Rijksmuseum'a yürüme mesafesinde, yani sanata meraklıysanız Van Gogh veya Stedelijk Müzesi'nden (ikisi yanyana) başlayarak oradan Rijksmuseum'a devam etmeniz yerinde olacaktır. Van Gogh müzesinde karta rağmen sıra bekledim, belki de her gezi sitesinde SABAH 9-10 GİBİ GİDİN yazdığı için olabilir skdjdk müzede inanılmaz bir düzen vardı ve çalışanlar çok güler yüzlüydü, tablete benzeyen audiobook'umu aldım ve başladım gezmeye. Çok kalabalıktı müze ama herşeye rağmen eğlenceliydi, bazı tabloların yanında restorasyon sürecini gösteren interaktif tabletler de vardı, müzedeki çocuklarla onları kullanmak için kapıştık dkfhdkf gezdikçe Vincent'a (amcamın oğluymuşçasına ilk ismiyle hitap etmem jhfkd) olan aşkım kabardı, dinle sanat arasında kurduğu bağlantıya, ailesine özellikle erkek kardeşine verdiği öneme ve önyargılardan uzak bir hayat sürmesine bayıldım, ölüm şekline çok çok çok çok üzüldüm, bir de Yıldızlı Gece'yi göremememe... bu arada tabloyu sorunca aq kültürsüzü dercesine gülümseyerek "o New York'ta yaa" diyen müze görevlisi abi, kalbimdesin... Bir saat filan sürdü ilk müze gezim, sonrasında karşıdaki marketten aldığım ama soğanlı olduğunu bilmediğim tartı tıkındım ve ağız kokum için tüm Amsterdam halkından özür dileyerek cumartesi tanıştığım liseli oğlanın tavsiyesi üzerine Stedelijk'ın yolunu tuttum, orası da karta dahildi, iyi ki de tutmuşum.
 






işte o peluş
Müzede genelde modern sanat eserlerine rastladım, aklımda en çok kalanlar Rineke Dijkstra'nın genç insanları çok basit ancak çok göz alıcı bir şekilde fotoğrafladığı sergi ve Nalini Malani'in Transagressions kısmına ayrılmış bölümdü, özellikle Dijkstra'nın hazırladığı bir video\kısa filmin beyaz peluş halılı, ayakkabısız giremediğiniz bir salonda oynatılması çok güzel bir mola oldu benim için, neden buna ağırlık verdim ben de anlamadım ama güzel bir detaydı dlkfdkfj peluş çok rahattı skfdc Stedelijk devasa bir müze ama keşfetmesi çok eğlenceliydi, tek sıkıntım zamanımın az olmasıydı, gezmek istediğim bir sürü yer vardı ama öğleden sonra olmuştu bile, ben de Rijksmuseum'un yolunu tuttum, kart indirimli giriş fiyatının 15 euro olduğunu bilmeden... Ha buna değer miydi,  Rönesans'tan bugüne devasa bir koleksiyonu olan bir müze, tabii ki değerdi! Rembrandt'ın Night Watch'ını kendi gözlerimle gördüm, Night Watch'ı izleyen binlerce turistle de olsa gördüm, bir de eserlerin yanında yamacında audiobook alamayan fakirler için bakıp sonradan yerine geri koyabileceğiniz açıklayıcı karton tablolar vardı, onları da okuya okuya gittiğim için 10 küsür müze gezme planım suya düştü, Rijksmuseum'dan çıktığımda yetişebileceğim tek yer önünde lokma dağıtıyolarmışçasına bir kuyruk olan Anne Frank'in eviydi, karta dahil değildi ama gözden çıkardım ve iyi ki de çıkarmışım, çünkü tur sonrası ağlamamak için kendimi zor tuttum, önyargısızlığın önemini anladım, dayak yemiş gibiydim hostele dönüş yolunda. Gece için planım yoktu, sözde hostelde uyuyacaktım ve 9 saatlik geri dönüş yolculuğu için enerji toplayacaktım, zaten yarın erken kalkmam gerekiyordu... O sırada Erasmus yapmakta olan üniversitedeki en yakın arkadaşımın da Amsterdam'da olduğunu gece 11 gibi öğrendim ve o saatte ne bok yemeye bilmiyorum ama onların kaldığı Red Light District'teki hostele gittim. Sonrasında gece otobüsünü kaçırdım, panikledim, taksiye de para vermek istemedim ama yapacak bir şey yoktu, ertesi sabah geldiğimden beri ilk defa hava kötüleşti, ben de hostelin oradaki şok'umsu alışveriş merkezinden aldığım piskivitleri tıkına tıkına ostdoyçland canı beni'nin yolunu tuttum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder